mars
Daha çok gördüklerimize inanmayı seçeriz fakat görmeyip de hissettiklerimizle de ilgilenme vaktimizin gelmiş olduğunu anlarız Akrep dolunaylarında. Böylece huzurumuza bir nifak sokulur. Çünkü görmeyi seçmediğimiz karanlıklarımıza ışık tutmaktadır gökyüzü. Bundandır ki, prensibi “savaşmak” ve “yok etmek” olan MARS’ı sahneye almamız gerekiyor. Gri alanlarımızı yok etmek, siyah ya da beyaz alanlarımızı netleştirmek üzere savaşa giriyoruz. Savaşta ya ölürsün ya da doğarsın. İkisi de başka biri yapacak bizi.
Dünyaya gelirken, göçeceğimizi bilen varlıklar olmamıza rağmen, yaşama sürecinde bunu nedense görmemezlikten geliyoruz hepimiz. Hayat akarken, her an başımıza gelebilecek olan ölüm, bizim sonsuz takipçimiz, nereye gidersek yanımızda taşıdığımız ama unuttuğumuz gölgemizdir aslında. Ne zaman birimiz eksilsek, o zaman hatırladığımız ve acısıyla ağır ağır dönüştüğümüz olgudur ölüm. Belki de dünyanın en anlamlı öğretisi. PLUTO ile önünde sonunda tanışacağız, ruhsal ya da fiziksel, ölmeli, arınmalı, yeniden doğmalıyız o halde.